reklam1

reklam1

4 Eylül 2009 Cuma

İnciraltı-İZMİR Eylül-2009 19:05

Ben oğul senden olan, sen babam benim uzantım benim uzayanım ve öncem. Senin bendeki gölgen benim sendeki nefesim. Birini diğerinden ayırmak ne mümkün! Gölgenmi bırakır beni? benmi ayrılırım nefesimden. Sen ve ben aynı yüzyılın için de birbirleriyle buluşmuş ve aynı zamana sıkışmış akrep ve yelkovan. Biri uzun diğeri ondan kısaca aynı zamana koşan akrep ve yelkovan……
Aynı zamanı yorulmadan koşuyor……. Senden kısayken bacaklarım ve daha çabuk yoruyorken, zaman senle benim yerimi değiştiriyor. Nasıl oluyor da sevgili babam, zaman artarken benim bacaklarım daha bir hızlı iken, seninki yavaşlıyor ve cılızlaşıyor. Ve benim iri gözlerim küçülürken, senin benimle büyüyor göz merceklerin.
Ben 4 yaş ortası, seninle evden ilk defa baba oğul kimsesiz ve yalnız kaçışımız. Ve İnciraltı kaya önü deniz seyrimiz. Tabii benim için o an sıradan olan taş oyunumuz zamanla nasıl da anlamını değiştirip ilk beraber sır başlangıcımız olmuştu. Taş oyunu, başlangıcı taşları tüm hızımızla denize fırlatışımız…. ilk defa bir oyunu unutup beni yendiğin taş oyunu. Öylesine hızlı atıyordun ki taşları ben ne sana nede taşlarına yetişebildim o gün. Sonrası beni oyunla yalnız bırakıp başladın Masala ve hayal oyununa. Martılar dan başladın. Bize yaklaşmayan uzaklarda salınan martı ve sevgiyle anlattığın Martı kitabın……. Unutmadığım başlangıcın Şöyleydi; “Şu en uzaktaki Özgür olan benim dedin ve arkasında onunla yolunu bulan sensin. Özgün olan “O an için anlayamadığım iki kavram ÖZGÜRLÜK VE ÖZGÜNLÜK……. devamında uçurtmada ki Özgürlüğü ve bende ki özgünlüğü anlamasam da. Sessizce tebessüm ettim ve devamını sormadan taş oyunuma devam ettim. Sonrası yüzün deki o ana kadar fark etmediğim huzurun ve derinden gelen sessiz sesin. Başladın İnciraltı nın balıkçı barınaklarını, kır kahvesini, ağaçlı yol yürüyüşlerini ve annemle uzun sohbetlerini. Parça parça hatırlayabildiğim sadece bu. İçeriğini anlayamadığım kelimeler…
Şimdi anlıyorum ki baba olmak yani baba gibi baba olmak zor iş. O zaman tüm arkadaşlarımla aynı zannettiğim, yüzleri farklı ama aynı olan baba. Nasıl da ayrı olanmış. Nasıl da büyük hayallerini satmışsın sokak satıcılarına….
Evimde sana ait senden oda, cebimde biriktirdiğim dolu dolu paralar…… düşüyorum İzmir sokaklarına bulmaya sokak satıcılarını kimse yok…. galiba evlerinde yada terk etmişler şehri……. durmak yok diyorum kendime kendimce…… hayalim oldu bulmak onları, sokak arkalarında bedeli ne olursa olsun…… Gece, kalabalık sokağın ortasında orta yaşlı iri gövdeli adam bağdaş kurmuş satıyor sana ait kitapları hemen koşuyorum almaya…. adımdan gelen EMİRHAN OĞUZ'a dokunuyorum. Vermek istemiyor. Bana ait benden olan diyorum. Bir çırpıda hepsini dolduruyorum bavuluma…….. evimdeyim karşımda duran yüksek tavanlı odama diziyorum bir bir sıra ile……… yolum uzun odama çekilip dalıyorum uykuya……
Sabah oluyor kahvaltı arkası düştüm yollara….. bugün yine bulmalıyım. Diyorum Kordondayım elinde gül, yaşlıca bir falcı yalandan hayaller dağıtıyor. Hemen oracıkta gözlerinden tanıyorum yaşlı kadını… Seninle kaçış arkası yakalamıştı bizi falcı, sen kıramadığın için bakla açtırmıştın sonrası uzun bir suskunluğun ve yalnızlığın sonrası evet sonrası bıraktın anlatmaya masalları. Şimdi tüm baklalarını aldım hemde doluca parayla………. Elimde baklalar fırlıyorum çimlerin arasından denize doğru fırlattım hepsini denize……..
Günler hızla geçiyor……… günler hızını durdurmazken beynim ilerleyişini durdurdu. Ben yine sokaktayım. Tehlikenin eskinin pazarındayım bugün. Kolundan çıkarmadığın saatin karşımda. Arkasından kalemler, resimler……….
Odamdayım ve başlıyorum inceden örgü gibi işlemeye. Her yer dolu dolu, heryer geçmiş,anlamadığım bir koku……..
Yeni yıla az kaldı. Hazırlıklar başladı. Eski gelenek bende eskimiyor. Oğlumla başlıyoruz süslemeye…. Noel ağacı, süsler, her yerde oğlumun ismi yazılı, oda bir kırmızı, bir mavi, yeşil, ağaç rengini veriyor odaya…….
Zil çaldı sen ve ailem… Koşuyor oğlum sana doğru paketini vermeye. Işıltısız renksiz kutuyu eline almanla ışıltılı…. Açıyorsun kahverengi kutuyu…… bir düzine kalem, bolca saman kağıdı, parçalı resimler……. Bu oğlum mustafanın sana verdiği ilk hediye paketi……
Sevgili babam bu yıl kollarındaki zincirleri alıyorum artık benim kollarımda…… ve artık biliyorum ki senin göz merceğin büyüyecek benimki küçülürken……….
sevgilerle….
16 Aralık 2011 Cuma
Hatice Çelenk.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

reklam4

reklam4